Biz Geçti Demeden Geçmez - Bir Motivasyon Yazısı

YAZAR : Cuma, Aralık 12, 2025

 


Bu yıl haziran ayında 30 yıl sonra üniversite sınavına girdim. Bazı insanlar üniversite sınav soruları yayınlanınca soruları çözmeye çalışıyorlarmış mesela, ama ben değil çözmek sorulara bakmamışımdır bile bugüne kadar. Bunu iyi bir şey gibi söylemiyorum büyük ihtimal bununla ilgili bir travmam olabilir . Neyse lafı uzatmayayım bir süredir düşünüyordum üniversite sınavına girmeyi, geçtiğimiz haziran ayına kısmet oldu. Psikoloji okuyabilirim diye düşünüyordum. Çünkü çocuklar büyüdüler ve belki de kızım da başka bir ülkeye ya da şehre üniversite okumaya gidecek. Ben de yıllardır istediğim bir şeyi yapabilirim diye girdim sınava.

Öncelikle sınava yönelik çalışmadım hiç, neyse o olsun dedim. Hatta sınava girerken biraz utandığımı söyleyebilirim. 50 yaşında ne işin var sınavlarda diye konuştu içimdeki eleştirel ses ama onu dinlersek hiç bir şey yapamayız. o yüzden o konuştu ama ona prim vermedim. Allahtan sınava girdiğim okula benim gibi belli bir yaş üstü insanları toplamışlar. Yani ilk kez giren heyecanlı , ağlayan , gergin gençler olmadığı için rahatladım. Sınava girdiğim sınıfta yaş ortalaması 40 falandı diyebilirim.

Türkçe -matematikle tercih yapacağım için sözel 1 ve matematik çözdüm. Sonrasında zamanım kalınca sözel 2 ye ve fen sorularına da baktım. 1 tane fen sorusu çözdüm. Sorular çok fazla bilgi sorusu gibi gelmedi bana. Matematik ve fen için demiyorum. Bir kere girdim diye uzmanmış gibi ahkam kesmekte istemiyorum ama sorular analiz, mantık ve yorumla çözülebilecek şekildeydi. Ve aslında biraz üzüldüm. "Okullarda bu tarz eğitim veriliyor mu ki böyle sorular soruyorlar" diye düşündüm. 

Sınav esnasında çok rahattım ki bu da önemli. Çünkü her hangi bir beklentim yoktu. Yıllar önce sınava girdiğimde Matematik- Fen bölümünden girmiştim . Ve ben aslında türkçe-matematik öğrencisiymişim. Ama o zamanlar bir rehberlik olmadığı için kör düzen seçimler yapmışım. Fenden 4 çıkarınca fen puanın hesaplanıyordu ve ilk girdiğimde 4 fen netim olmadığı için fen puanım hesaplanmamıştı. Bu durum içime oturduğundan bu sefer   1 tane fen sorusu da çözeceğim dedim ve biyolojiden 1 soru çözdüm. Çünkü sistem değişmiş 1 tane bile netin varsa puanın hesaplanıyor. Çözdüğüm fen sorusu da zaman zaman eğitimlerimde anlattığım vücudun strese tepki verdiğinde hangi sitemlerin aktif olduğu sorusuydu. Yani savaş ya da kaç halindeyken sinir sistemimiz sindirim sistemi aktif değildir. Ve çok şükür 1 netim oldu ve fen puanım da hesaplandı.

Sınavdan çıktıktan sonra kız kardeşimle konuştum ve 300-400 bine girerim dedi. Genelde sınavlardan çıktığımda puanımı , ne yaptığımı bilirim ve hep doğru çıkar. Kardeşim de dedi ki "öyle olmuyor abla, kesin bildiklerin yanlış çıkabiliyor" . Kendisi fizik öğretmeni olduğu için bu işlerde daha bilgili ve deneyimli. Ama ben biliyordum ve aşağı yukarı tahmin ettiğim gibi oldu. Sözelden 200 bin, eşit ağırlıktan 440 bine girdim. Sayısaldan 620 bindi ama sağlık meslek lisesi mezunu olduğum için puan eklendiğinde o da 450 bin oldu. Sonuçlara çok mutlu oldum , pek bir şey yapmayı düşünmesem de iyi hissettim. Hatta zaman zaman artık eskisi gibi zeki olmadığımı hatta hafızamın zayıfladığını söylerdim ama artık söylemiyorum kendime güvenim arttı.

Tercih yapmaya sıra gelince devlet üniversitesi psikoloji bölümleri Bayburt üniversitesi ve doğuda bazı üniversiteler oluyordu. İstanbul'da bazı özel üniversiteler burslu oluyordu ama Ankara'nın puanları yüksek olduğu için Ankara olmuyordu. Ankara'da yaşadığım için ve önümüzdeki yıl kızım üniversite sınavına gireceği için Ankara dışı bir seçenek yoktu. Yazlıkta eşimle otururken bir tercih listesi yaptık ama çok amaçsız, bilinçsiz bir liste yapmışız. Ankara'daki özel üniversiteleri burslu yazdık ve  2-3 tane de %50 burslu özel üniversite yazmışız. Sınav sonuçları açıklanınca eşim beni aradı baktın mı? diye. Numaramı istedi bakmak için. Aynı anda onunla baktığımızda Bilim Üniversitesi %50 burslu Psikoloji bölümünü kazandığımı gördüm. Çok sevindim, neden sevindim bilmiyorum çünkü bir hedefim yoktu. Belki Ankara'da burslu özel ya da devlet üniversitesi olsa okurdum ama özel üniversite ücretleri çok fahiş olduğundan okuma fikrinden vaz geçtim Benim üniversite ve bölüm yıllık 970 bin tl idi yani yarısı 485 bin tl. Çok abartı fiyatlar bence.Kayıt olmadım tabi ki.  Hatta kayıtların son günü okuldan bana bir telefon geldi "kayıt olacak mısınız?" diye ben de hayır deyince "özel değilse sebebini öğrenebilir miyim dedi arayan kadın ben de "özel değil çok pahalısınız" dedim:)

Bir arkadaşım bu sınav muhabbetini duyunca bana "sen atraksiyon seviyorsun" dedi. Evet severim. Ama günün sonunda yaşadıklarıma baktığımda çok önemli bir kazanımım olduğunu düşünüyorum. İçimdeki sabotajcı sese rağmen harekete geçtiğim için kendimi tebrik ediyorum. Ve bu başarımı çok kitap okumaya bağlıyorum. Hatta kızım bu yıl girecek ona ve sınava girecek gençler hep kitap okumalarını tavsiye ediyorum. 

En büyük kazanımlarımdan bir tanesi de "bu yaşta ne yapacaksın, yapamazsın, edemezsin" diyenlere güzel bir cevap oldu ve ondan da önemlisi önce kendime "ben geçti demeden geçmez"i ispatladım, sonra da bir çok insana örnek oldum. Beni duyan bir çok arkadaşım, instgram arkadaşım da sınava girmeye karar verdiler. Bu da bana mutluluk veriyor.

Bir şey yapmak istiyorsun ama "yaşım başım geçti vb....." şeyler söylüyorsan kendine , öyle bir şey yok ayağa kalk ve harekete geç.

Paris Seyahatimiz

YAZAR : Perşembe, Kasım 27, 2025



 Merhabalar 
13 yıl önce Paris’e gitmiştik ama kızım çok küçük olduğu için onu anneme bırakmıştık. Kızım biraz büyüyünce bunu sürekli söylemeye başladı. Ben de ona söz verdim “bir gün seni Paris’e götüreceğim” diye. Aslında yazın gidecektik ama Ezgi Londra’ya dil okuluna gitmişti , okul bitince  trenle Paris’e gelecekti ben de Türkiye’den gelecektim,  orada buluşacaktık. Ancak Ezgi Londra’ya gittikten 1 hafta sonra “anne bu kadar Avrupa yeter biraz özleyeyim,  Paris’e kasım tatilinde gideriz” dedi. 
Ekim ayı başında Pegasus kampanya yapmış değerlendirelim dedik ve İstanbul- Paris gidiş dönüş 2 kişi 17700 tl’ye bilet aldık. Otel’i Eyfel’e yakın bir yerden rezerve ettik , booking’ten. Londress Eyfel otelimizin adı , biraz pahalı bir otel ama merkeze yakın, her yere yürüme mesafesi olması  tercih sebebimiz oldu. Çünkü Paris'in de çok güvenli olamayabileceğini söylediler. 4 gece için 41300 tl ödemişiz. 
Gitmeden önce www.bizevdeyokuz.com sitesinden ve youtube'daki kanallardan nereleri gezeceğimize çalıştık. Nerede ne yenir, nerelere gidilir gibi önceden çalışırsanız çok daha rahat oluyor. ,


İlk gün otele geldiğimizde çok sıcak ve sevimli bulduk oteli. Görevli de öyle kibar ve güler yüzlüydü ki “Fransızlar bu kadar sıcakkanlı mıydı ya” diye sordum kızıma. Uçağa binmeden sıra beklerken yanımızdaki genç kızla sohbet ettik. Doğma büyüme Fransa da yaşayan bir Türk. O dedi ki`; "Fransızlar ingilizce bilmez o yüzden konuşmazlar , oysaki insanlar onların ukalalık yaptığını zannediyorlar". Olanilir belki de ama ben bu geldiğimde ingilizce bilmeyen kümseye pek az rastladım. 
Otel odamız küçücük, yenilenmiş ve ihtiyaç duyabileceğimiz her şeyin olduğu bir yerdi. Aslında insana küçücük bir oda bile yetiyor aslında diye düşündüm. Temiz, ve sıcaktı. Oteli öneririm ama biraz pahalı olduğunu düşünebilirsiniz belki. 
İlk gün havaalanında uber’le otele geldiğimizde saat 12:00 civarıydı. Saatler Türkiye’ye göre 2 saat geri olduğu için ilk günden  günü 2 saat fazla yaşamış olduk. Dönerken ödedik bedelini:). 


Eşyaları otele bırakır gezeriz diye düşündük ama Görevli az beklersek odanın hazır olacağını söyledi ve bize “ne içersiniz?” diye sordu. Mesela bu da bizi şaşırttı. Çay istedik yanında kruvasan da getirdi. Kızıma dedim ki “buralarda ikram kültürü yok, fiyat ne kadar diye sor?” Sorduk ve görevli “free” dedi. Yani onlarda da ikram varmış. Daha sonra odamıza çıktık ve odaya bayıldık. Küçük ama ihtiyaç duyduğumuz her şey vardı. Duvar kağıtları ve banyo dekorasyonuna bayıldık. Temiz ve sıcacıktı. Çift kişilik yatağın üzerinde bize Türkçe bir kart bırakmışlar. “Sevgili Kadriye ve Ezgi Paris’teki evinize hoş geldiniz, ihtiyaç duyduğunuzda 9 numarayı tuşlayarak bizi aramaktan çekinmeyin” yazıyordu. Çok hoşumuza gitti. 


Sonra odadan çıktık, Eyfel’e gittik , otel Eyfel Kulesi'ne 5 dakika yürüme mesafesindeydi. Eyfel'e o gün çıkmadık , çevresinden yürüyerek Kızımın sosyal medyadan bildiği Carette Cafe'ye gittik. Herkes bizim gibi duymuş olacak ki 20 dakika falan sıra bekledik. Buranın Soğan Çorbası ve Sıcak Çikolatası ünlüymüş. İkisinden de sipariş verdik . Soğan çorbası 15,50 , Sıcak çikolata 13,50 Euro idi.  Oradan Şanzelize Caddesi'ne gittik. Noel yaklaştığı için sanırım Dior , Burbery gibi mağazalar özellikle muhteşem süslemişler mağazalarını. Long Champ’ten kendime çanta aldım. Türkiye den biraz ucuzdu. Şanzelize de epey dolaştıktan sonra McDonalds ta akşam yemeği yedik ve otele döndük. 


2. Gün salı günü yani sabah 8’de uyandık ama otelden çıkmamız 9 oldu. Otelde her gün bir kruvasan ve 1 çay ikram verdiler. Yürüyerek Notre Dame Kilisesine doğru yola çıktık. Sen Nehri kıyısından muhteşem binaları izleyerek yürürken yine sosyal medyada çok ünlü Sheaksper and Company’ye rastladık. Burası bir kitapçı, sahaf. Çok sevimli bir yer ve çok kalabalıktı. Oradan çıktık Notre Dame Katedrali'ne geldik. Bu arada Notre Dame kilisesinin etrafındaki hediyelik eşya yerleri daha uygun fiyatlı. Notre Dame tekrar ziyarete açılmış ücretsiz ama giriş yine sırayla ve güvenlikli . Bir sonraki hedefi Navigasyon a yazdık ve yürümeye başladık. Hedef Pantheon'du. Burası Sorbon Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin tam karşısı. Üniversite öğrencileri her yerdeydi, meydanda yerlere oturmuşlar yakındaki marketten yiyecek bir şeyler almışlar, onları yiyorlardı. Paris'te dikkatimi çeken şeylerden biri de marketlerden ya da Boulangerie denilen küçük fırın dükkanlardan yiyecekleri alıp yolda yemeleriydi. Yiyecek pahalı olduğundan olsa gerek. Yani Avrupa'da da ekonomik kriz var:)
Bir de yollarda hatta kafelerin restoranların sigara içilen kısmında kimsenin sigara içmemesi dikkatimi çekti. Çünkü İstanbul'a iner inmez yoğun sigara dumanıyla karşılaşınca iyice anladım. 



Pantheon ilk gittiğimizde de beni çok etkileyen bir yer olmuştu. Merak edenler için fiyatlarını yazmak istiyorum , giriş 18 yaş altına ücretsiz yetişkinler için 14 euro. Pantheon'un tam ortasında sürekli gidip gelen Falcout Sarkacı var ve Fransız İhtilali'nin planlandığı bir merkez olduğunu okumuştum. Alt katında da anıt mezarlar var. Fransız tarihinin önemli isimlerinin anıt mezarları var. Pantheon'dan çıktıktan sonra Lüxemburg Bahçelerini gezdikten sonra sosyal medyada ünlü eczaneye gittik. Sadece Franda'daki eczanelerde satılan İaluset kremden almak için. Bir kaç arkadaşım Paris'e gideceğimi duyunca bu kremi sipariş verdiler bana. İçerisi çok kalabalıktı. Epey bir zaman geçirmişiz içeride. Ödeme sırası vardı ve sonunda ödeyip çıktık. D'Orsay Müzesi'nin önünden geçtiğimiz için müzeyi de gezelim ded,k.  Yürüyerek Touleris Bahçelerine geldik. İçinden geçtikten sonra bir meydana kurulmuş Noel Pazar'nı gezdik. Zaten saat 17 civarı hava kararmaya başladı . Long Champ çantamın üzerine Eyfel Kulesi baskısı yaptırmak için bıraktığımız için onu almaya gitmemiz gerekiyordu ve yürüryerek Şanzelize'ye gittik. Çantamı aldıktan sonra bir restoranda akşam yemeği yedik ve yine gezerek otele dönme yolundayken Eyfel Kulesi'nin saat 21:00'deki ışık şovunu izlemek için bir parkta durduk. Her saat başı 5 dakika ışık oyunları yapıyorlarmış saat 19:00'dan sonraki saatlerde. Bizim gibi izlemey gelen çok insan vardı. Otele döndüğümüzde adım sayımıza baktığımızda 30700 adım olduğunu gördük. Paris'i bir uçtan diğerine yürüyerek dolaşmışız. 
3. Gün Çarşamba sabahı çok soğuk ve yağışlı bir hava vardı. Louvre Müzesi yazdık navigasyona ve 35 dakikalık bir mesafe gösteriyordu. Yine etrafı izleyerek elimizde kahve ve kruvasan(çünkü Parizien olmak bunu gerektiriyormuş:)) Louvre Müzesi'ne vardığımızda acayip bir sıra vardı. Aslında youtube videolarında hep tavsiye edilen bileti internetten almamızdı ama ben çok kalabalık bir dönem değil diye almamıştım. Hangi sıraya gireceğimizi bilemeyince güvenlik görevlisi bayana sorduk. Biz oraya vardığımızda saat 10:30 olmuştu ve 10:00 da bileti olanlar daha uzun bir sırada bekliyorlardı. Güvenlik Görevlisi bize internetten bilet almamızı söyledi. Saat 11:00 e biletimizi alıp sıraya girdik . Yaklaşık 1 saat o soğukta sıra bekledikten sonra içeriye nihayet girebildik. Ezgi en çok Mona Lisa'yı merak ediyordu. Ancak ilk gezmeye başladığımız yer tam karşı bölümmüş yani epey uzaktan başlamışız. Sora sora Mona Lisa'yı bulduk ama muhteşem büyük ve gösterişli bir yer Louvre Müzesi. Arkadaşım Zerrin İnstagramdan bana "Mona Lisa Tablosu'nun tam karşısında Kanuni Sultan Süleyman'ın da olduğu büyük bir resim olduğunu söyledi. Hatta o resmin videosunu çekip ona gönderdim. Çok kalabalık bir tablo olduğu için hangisinin Kanuni olduğunu anlayamadığımızdan hemen internetten araştırma yaptık. Müzede ve gittiğimiz pek çok yerde rehberli gezmediğimiz için gittiğimiz yerleri anlatan youtube videolarını açıp dinleyerek gezdik. Tavsiye ederim bu yöntemi. Louvre Müzesi'nde epey gezdik. 13 yıl önce gittiğimde yorgunluktan müzedeki banklardan birinde uyumuştum, eşim ve oğlum gezip döndükten sonra beni almışlardı. Yıllardır bu hikayeyi anlatırım ve bu seferde kızım banklarda uyudu:) Aileden biri orada uyumalıydı:) Artık onunda Lovre Müzesi'nde uyudum hikayesi var. Çok büyük ve çok yorucu bir müze çünkü. 
Louvre Müzesi'nde çok güvenlik önlemleri vardı. bir kaç hafta önce müze soyulduğu için olsa gerek. Oradan çıktıktan sonra müzenin tam karşısında BenLüx adında bir mağaza vardı. Markalı ürünlerde %5 indirim ve tax free ile alışveriş yapabiliyorsunuz. Oranın üst katına çıkarken bir orada çalışan bir hanım "Hoş geldiniz, buyrun" diyerek bizi karşılayınca epey şaşırdık. Biraz sohbet ettik. Ama çok yorgun ve aç olduğumuz için pek ilgilenemedik , sonra gelelim diye çıktık ve tabi ki sonra gidemedik. Opera bölgesini gezerek yine sosyal medyada ünlü, Fransızların esnaf lokantası diye bahsedilern Boulion Chartier'e akşam yemeğine geldik. Biraz erken geldiğimiz için , saat 18:00 civarıydı, yer bulduk . Daha sonra çok kalabalık oluyormuş. Hatta dışarda uzun kuyruklar oluyormuş.Ve 4 kişilik bir masaya oturduysanız yanınıza başka birilerini de alabiliyorlar. Bu yüzden olsa gerek masaların üst taraflarına yer yapmışlar tüm eşyalarınızı oraya koyuyorsunuz ki başkaları geldiğinde oturabilsin diye. Hatta uyarıyorlar lütfen çantalarınızı yukarı koyun diye. Fransa'ya geldiğimizden beri ilk defa burada sulu yemek yedik ama yani nasıl desem Türk yemekleri çok güzel:) Çok lezzet beklemeyin ama fiyatlar çok uygun. Yine yürüyerek , bir sürü mağaza ve dükkana uğrayarak otele döndüğümüzde 28000 adım olduğunu gördük.
4. Gün de hava soğuktu ama yağış yoktu. Geldiğimizin 3. gününden itibaren soğudu hatta döndüğümüz gün kar yağmış. Petit Palas Müzesi'ne gittik. Ücretsiz bir müze. Oradan Galeri La Fayette e yürüdük. Mimarisi çok güzel ve değişik bir mağaza. Art Neuvo kulesi'ne çıkarak Paris manzarası izledik. Oradan Montmarte Ressamlar Tepesi'ne yürüdük. Ama yokuş olduğu için ve biraz soğuk olduğu için biraz zorlandık. Tepe olması çok daha soğuk olmasına sebebiyet veriyor haliyle. Küçük bir meydan da ressamlar turistlerin portrelerini çiziyorlar 20 euro fiyatı. Aslında düşündük ama soğukta beklemeyi göze alamadık. Artık akşam olmaya ve hava daha da soğumaya başladığından otele dönmek için uber çağırdık. Otele döndükten sonra elimizdeki eşyaları bırakıp yemek yemeğe çıktık . Çok güzel bir pizza yedik. Ama bi sıcak mercimek çorbası olmasını daha çok isterdim. Yine Eyfel'in ışıklarını seyredip otele döndük.
Ve 5. gün . Saat 15:45'te uçağımız vardı. Eyfel Kulesi'nin üstüne asansörle çıktık. Yetişkin 36 euro, 12-24 yaş arası 18 euro. Sıra çoktu yine ve 2-3 saat sürdü Eyfel'in en üstüne çıkıp inmemiz. Sonra otele geldik eşyalarımızı alıp uberle Orly Havalimanına geldik.
Paris böyle geçti. Her şey çok şükür yolunda gitti. Eğlenceli ve yeni yerler gezdiğimiz bir gezi oldu. Bir kez daha fark ettim ki internetin ve ingilizcen varsa dünyada pek çok yeri rahatlıkla gezebilirsin. 

Gezdiğimiz Yerler
- Eyfel Kulesi
- Şanzelize
- Notre Dame
- Louvre Müzesi
- D'Orsay Müzesi
- Pantheon
- Galeri La Fayette
- Opera Garnier
- La Petit Palace 
- Lüxemburg Bahçeleri
- Concord Meydanı,
- Zafer Takı 
- Touleries Bahçeleri
- Montmarte Tepesi

Belki De Kurban Değilsin

YAZAR : Pazartesi, Temmuz 21, 2025

 Yıllar önce bir arkadaşım vardı. Yaşadığım sorunlardan ona bahsettiğimde, şikayet ettiğimde bana ona benzer ama çok daha kötü olaylar yaşamış insanların hikayelerini anlatırdı. Onunla sohbetin sonunda halime şükrederek hatta biraz da şımarıklık yaptığımı düşünerek ayrılırdım onun yanından. 

İnsan doğası gereği olumsuzu görmeye , olumsuza odaklanmaya daha meyilli. Ve bazen o kadar çok kalıyor ki o olumsuz deneyimlerde olumlu hiç bir şey yokmuş gibi hissedip kurban psikolojisinde kalıyor. Çaresiz hissediyor, kurban psikolojisinde kalıyor. Ve çoğunlukla öğrenilmiş çaresizlik içinde sadece şikayet edip harekete geçmeden kendine acıyor. 

Bir şeylerden şikayet edeceğim zaman o arkadaşım gelir aklıma “şimdi burada olsa hangi daha kötü hikayeyi anlatırdı bana” diye sorarım kendime.  Ve çok daha kötü olabilecek senaryolar kurgularım ve “yok ya o kadar da kötü değil” derim. 

Zaman zaman bunu yapmak iyi gelebilir. Çünkü yaşadığımız olay bizim için çok büyük çok zor gelir yaşarken ama bu sarmalın içinden çıkmak için başka insanların daha da kötü şartlarda olduğunu görmemizi sağlar. Gördüğümüzde de olaylara farklı açılardan bakabiliriz ve harekete geçebiliriz. Ya da en azından kurban psikolojisinden çıkar ruh halimizi düzeltebiliriz. 

Çünkü umutsuzlukta debelenmenin hiç kimseye faydası yok. 

Ne dersiniz? 

Midilli Adası Gezisi

YAZAR : Çarşamba, Temmuz 09, 2025

 


Dün Midilli Adası’na Kültür Gezisi’ne gittik. Adanın tarihi ve kültürü ile ilgili çok şey öğrendik. 

Yaz dönemine özel mi bilmiyorum her sabah Ayvalık Liman’mdan Midilli’ye feribot kalkıyor. Yaklaşık 1 saatte Midilli’ye vardık. Tur Rehberimiz ve otobüs bizi bekliyordu. İlk olarak Petra’ya gittik. Burası denize girmek için en çok tercih edilen yerlerdenmiş. 114 basamakla çıkılan Manastır’a gidip manzarasından fotoğraf çektirdik. Petra da nefis bir dondurma yedik. Tavsiye ılunur. Oradan Molyvos’a  gittik . Unesco Dünya Mirası Listesine alınmış çok güzel bir yer. Evler standart taş bina, sokaklar çok güzel. Arnavut Kaldırımlı dar sokaklar dünyanın en güzel sokaklarından biriymiş. 

Deniz kenarında bir restoranda balık, yunan salatası, kabak mücver yedik. 



Son olarakta Baş Melek Taksiarhis Manastırı ve Kilisesi’ni ziyaret ettik. Buranın ilginç bir hikayesi var. Efsaneye göre, 10. yüzyılda bugün manastırın olduğu yerde 40 rahip yaşamaktadır. Bir gün korsanlar bölgeye saldırıp 40 rahipten 39 tanesini kılıçtan geçirip katlederler. O sırada çatıda uyumakta olan rahip Gabriel, baş melek Mikail’in korumasıyla mucizevi bir şekilde katledilmekten kurtulur. Katledilen 39 arkadaşının kanıyla kıpkırmızı olan toprağı kullanarak Baş melek Mihail’in ikonasını yapar. Mihail’in kanlı topraktan yapılmış ikonası kilisenin içinde sergilenmektedir. Mihail’in yüzü mumların ve ışığın etkisiyle yıllar içinde kararmış. İnanışa göre, Mihail’in ikonasına baktığınızda onun güzel olduğunu düşünürseniz bu sizin güzel, iyi bir insan olduğunuzu gösterirmiş. Kötü şeyler düşünmeniz ise sizin içinizin kötülüğünün bir yansıması olarak kabul ediliyormuş.

Manastırın bahçesinde çikolatalı lokma yedik. Kocaman kocaman lokmalar üzerine çikolata döktürürseniz 4 euro. 

Mandamatos Kasabası’nda ilgilimi çeken şeylerden bir tanesi de evlerin çatılarının köşesine Medusa’nın küçük heykellerinin yapılması. Bu bizdeki nazar boncuğu yerine yapılıyormuş. Mitolojide Medusa’ya bakan taş oluyor ya evlerini kötü gözle bakılmasından korumak için yapıyorlarmış. 

Bir de çok ilginç bir şey , adadaki yollarda kaza geçirip ölenler için öldükleri yere minyatür bir kilise dikiyorlar. Yol boyunca yol kenarlarında minik kiliseler görüyorsunuz. Bu arada yollar dar ve virajlı.

Rehber adadaki halkın yeni ev araba gibi şeylere önem vermediğini ama her akşam dışarda keyifli bir akşam yemeğinin vazgeçilmez olduğunu anlattı. 

Güzel bir geziydi, tavsiye ederim. 

Kadriye Teyzem Doktor Değil Ama Doktorluk Biliyor

YAZAR : Cuma, Nisan 11, 2025



Bugün yeğenimin doğum günü. "Kardeşlerinizin yaptığı en güzel şey yeğenlerinizdir" diye bir söz okumuştum. Kesinlikle katılıyorum. Kız kardeşim ona doğum günü için bir video hazırladığını söyledi ve bizim de kısa bir videoyla katılmamızı istedi. Benim aklıma Nisan'ın bu cümlesi geldi hemen , onunla bütünleşmiş bir cümle benim için. "Kadriye Teyzem doktor değil ama doktorluk biliyor".

 2003 ocak ayında oğlum doğdu, anne oldum. Nisan ayında da Nisan doğdu, teyze oldum. Nisan'ı ilk gördüğümde "insan yeğenlerini de kendi çocuğu gibi sevebiliyormuş" diye düşünmüştüm. Nisan şimdi Amerika'da üniversite okuyor. Uzun zamandır görmüyorum, yılda bir kez falan görüyorumdur. Bazen kendi çocuklarım için de "acaba büyümeseler de gitmeseler mi?   " diye bencilce bir hisse kapılıyorum. Çocuklukları öyle masum öyle güzel ki.

Ben çalışma hayatıma bir devlet hastanesinde Laboratuvar Teknisyeni olarak başladım. Üniversite okuyordum, hem çalışıp hem de okudum. Sağlık personeli olduğum için ailede sağlık konularında bana danışırlardı. Nisan da bunu görmüş olacak ki (çocuklar çok iyi gözlemcidir) benim doktor olduğumu zannediyormuş. Sonra ona doktor olmadığımı açıkladık ama o illa doktorluk diplomam olması gerekmediğine karar verdi ve herkese "Kadriye Teyzem doktor değil ama doktorluk biliyor" dedi. Çünkü çocuklar için diploma, statüler gibi şeyler önemli değil. Bazen "çocuk aklı" der küçümseriz ama galiba onlar bizden daha akıllı:) Gözlemledikleri şeylere bir açıklama getiriyorlar.

Annesi ilaç içmek istemediği zaman "Kadriye Teyzen söyledi içersen iyileşecekmişsin" dediğinde ikna oluyormuş mesela. 

Ne istediğini bilen , akıllı bir çocuktu. Hedefleri vardı ve çok şükür gerçekleştiriyor hedeflerini. Yolları bahtları açık olsun tüm çocuklarımızın.

Ben hep uzaktaydım ailemden ama çok yakın ilişkilerimiz var. Ait olmak , ait hissetmek kök aileden başlıyor. İlk yaşadığın yer, hayatı öğrendiğin yer ailen. 

Özel günlerde duygusallaşıyorum, mesela çocuklarımın ilk doğdukları an'a gidiyorum. Oğlumu ilk gördüğüm an, kızımı ilk gördüğüm an. İnsanın hayatı boyunca unutmayacağı o an'lar. Hayat an'lardan oluşuyor. Hatırladığımız, hiç unutamadığımız tüm anlar da yoğun duygular vardır. Duygularımız hayatı anlamlı kılar. Öyle değil mi?

 

Blogger tarafından desteklenmektedir.